7 Mayıs 2017 Pazar

Amerika-San Francisco Gezisi Ne Kadara?

Cable Car ve Kuyruğu

Öncelikle dileyenleri bu uzun hikayenin basina alalim suradan, Amerika Batı Yakası Gezisi ya da sonuna Los Angeles Gezisi

En sonda yazacağımı en başta yazayım, ben bu şehri çok beğenmedim. Halt etmişsin diyenler olabilir, anlayışla karşılarım. San Francisco özelinde hayal kırıklığı yaşadığımı itiraf etmek istiyorum, ki belki de havanın yaz sonuna göre fazla soğuk ve yağmurlu olması bu duruma neden oldu. Evet kozmopolit bir sehir ve insanları farklılıkları ile kabul ediyor. Evet tüm turistler içi önemli çekim noktalarına sahip ve en az 3-4 dolu gün geçirilebilecek kadar zengin, fakat yine de kafam karışık nedense ve daha da somutlaştıramıyorum hayal kırıklığımın sebebini, dolayısı ile geciyorum şehir anlatısına:


Kırmızı metal yığını Golden Gate
Görülecekler-Gezilecekler-Olmazsa Olmazlar:

Güzel Sanatlar Müzesi
Öncelikle gidip Munipass dedikleri toplu taşıma kartımızı alıyoruz, kendisi 30 Dolar 3gün için ve tüm otobüs, metro ve özellikle belirtiyorum, Cable Car (meşhur San Francisco tramvayı da desek olur) hatlarında geçerli. Avrupa'nın düzlüklerinde taban tepmeye alışkın gezginlere özellikle tavsiye ederim, çünkü San Francisco'nun İstanbul'a bu kadar çok benzetilmesinin sebeplerinden birisi köprüleri ise, diğeri de bayıltıcı yokuşları. Zaten bu öldürücü yokuşlar (Özellikle de şu bol virajlı meşhur Lombard Street, kendisine Serencebey yokuşu gibi bir yokuş çıkmadan ulaşmak maalesef mümkün değil.) zamanında toplu taşıma için serbest girişimin öncüsü olmuş ve temelde 3-4 hat üzerinde çalışan bu meşhur tramvaylar ortaya çıkmış. Bir de tabii tek biniş 10 Dolar civarında, dolayısı ile makul oluyor Munipass alıp nispeten uzakta kalan Painted Ladies-Golden Gate Gate Köprüsü-Golden Gate Park gibi noktalara ulaşmak.

Painted Ladies
Kaldığımız yer merkez kabul edebileceğimiz Union Square'e iki blok uzakta (ya da 200metre işte) kalan Fusion Hotel. Eylül gibi yoğun sezondaki fahiş fiyatlara rağmen, sanırım oteldeki yenileme işlerinin yarattığı ses dolayısı ile biraz, gecelik 150 Dolar gibi aslında uygun bir fiyata kaldık. Otelin konforu ve temizliği de yerindeydi açıkcası, ki önceden incelediğimde bir çok otelde koku veya yıpranmışlık gibi San Francisco özelinde (Bir şehir ilkesi olarak binaları yıkıp sıfırdan yapmayı olabildiğince zorlaştırmışlar.) normal karşılamanız gereken şikayetlere sıklıkla denk gelmiştim.

  
Ferry Building
1) Cable Car-Lombard Street: Yukarıda biraz anlattım ama bildiğiniz tramvay işte, özeti bu. Durağı otelimizin dibindeydi ve ilk başta önünde gördüğüm kuyruktan etkilenmedim desem yalan olur. İlk ve ikinci binişten sonra da 'Güzelmiş ama...' nidası geçti içimden. Fakat yokuş çıkmak için tasarlanmış tramvayı, turistler için olmazsa olmaza çevirmişler desek tam karşılığını bulur bence.  Bu bahsettiğim Powell Street kalkışlı tramvay hattı Lombard Street'in önünden geçerek sizi Fisherman's Wharf'ın göbeğine indiriyor. Dolayısı ile Lombard Street'te inip, karşıdan bakınca muhteşem görünen %10 eğimli (emin değilim) bu sokağın, gerçekte nasıl olduğuna göz gezdirebilirsiniz.

Lombard Street
2) Pier 39-Fisherman's Wharf-Ferry Building: İndik tramvaydan, geldik bu önemli bölgeye. Birincisi bölgeye ulaşmanın -kimi zaman ayakta 1 saate kadar sıra beklediğiniz- tramvay dışında otobüs gibi daha kolay ve hızlı yolları var. İkincisi aslında sahil kesimi olarak tanımlayabileceğimiz bu bölgeye Ferry Building'te biten metro hatları ile erişip, öncelikle Ferry Building'teki yerel çeşnili pazarı gezdikten sonra Pier 39-Fisherman's Wharf doğrultusunda bir hat da takip edebilirsiniz. Pier 39, ki kendisi deniz aslanlarının meşhur ettiği onlarca turistik restoran ve hediyelik eşya dükkanından oluşan bir açık AVM aslında, deniz aslanlarının komik oyunlarını saatlerce seyredebileceğiniz gerçekten de ilgi çekici bir seyir noktası. Pier 39'un ilerisinde de Fisherman's Wharf'ın devamı var aslında. On yıllar önce balıkçı barınağı olarak ortaya çıkan bu alanı, şu anda Ghirardelli Çikolata Fabrikası, Atari müzesi, onlarca deniz ürünü odaklı restoran-hızlı yemek büfesi (Çorba güzel, denemek lazım.) gibi farklı cazibe merkezleri dolduruyor. Dolayısı ile en az yarım gün geçirecek kadar dolu bir alan, 1-2 kere acıkacaksınız doğallıkla. Biz eksisözlük'te farkettiğim bir yazarın tavsiyesine uyarak akşam yemeği için Scoma's adlı restorana ve atıştırmak için de rastgele bulduğumuz Cafe de Casa adlı Güney Amerika kafesine gittik, ayrıntıları aşağıda.

Deniz Aslanları
3) Alcatraz Hapishanesi: Biz gitmedik, ama gidenler özellikle bir gün batımı turuna katılmamızı tavsiye etti. Genellemek çok doğru değil ama karşıdan daha güzel görünüyor bu tip yerler nedense bana. 40 Dolar eder mi, bilmiyorum o yüzden de. Fakat gidecekseniz önceden bilet alın mutlaka, tecrübeyle sabit, kalmıyor. Bir de yan tarafa uzaktan sisler içinde çekilmiş bir resmini ekledim, hava açıkken özellikle aşağıda bahsedeceğim Coit Tower'dan çok daha net ve etkileyici fotoğraflarını çekebilirsiniz. Yine de puslu falan ama görünüm açısından bir fikir veriyor diye düşünüyorum.


4) Çin Mahallesi-Japon Mahallesi-Coit Tower-Finans Mahallesi:
Coit Tower'dan Alcatraz

Çin mahallesi farklı geliyor bize olağan bir şekilde, ki buradaki mahalle gerçekten de yerelliğe daha yakın gibi göründü bana. Burada bambaşka bir noktaya atlayacağım, kusura bakmayın. Cahilliğime verin, biraz ayrıntılı inceleyene kadar özellikle 20 yüzyılın çalkantılı ilk yarısının estirdiği Faşizm rüzgarının Yeni Dünya'daki etkisinin büyük boyutlarda olduğunu fark edememişim. Hep tarih kitapları Eski Dünya'yı yazarken, ABD'nin göbeğinde de Uzakdoğulular en hafif tabiri ile derin bir ayrımcılığa uğruyor, bedeli de canları ve malları ile ödüyormuş aslında. Coğrafi konumu gereği Uzakdoğulu nüfusunun bu denli yoğunlaştığı San Francisco'da bile Japon Mahallesi resmen yerle bir edilmiş, Çin Mahallesi de yok olmasa bile büyük zarar görmüş. Ha Japonların kendi ülkelerinde başkalarına yaptıkları tamamen ayrı bir tartışma konusu. Ancak, ABDlilerin de günahsız olmadığını not düşmekte fayda var. Dileyen Düşman Kardeşler-Wolfgang Schievelbusch kitabını inceleyebilir biraz derine inmek istiyor ise.

Cable Car Müzesi'nden

Neyse dönelim mahalle gezisine. Çin mahallesinde yerel bir festival devam ediyordu gittiğimizde ve renkli kostümleri, şaşırtıcı dansları ile eğlenceli görünüyordu dışardan da. Festivali hızlıca geçip asıl odak noktamıza, Çin Niyetçisi'ne yöneldik. Aslında bildiğiniz niyetçi işte, tavşan yok ama dondurma külahının içine niyet kağıdı koyup kapatan Çinli arkadaşların işlettiği bir dükkan var, belki çok normaldir oralarda bilmiyorum. Ama çok da hafife almayın, Golden State Warriors'un süperstarı Stephen Curry bile gelmiş, kankalarını alıp niyet çekmeye. Dolayısı ile hazır gitmişken sadece 1 Dolar verip, siz de talihinize talip olabilirsiniz.

Golden Gate Parkı'ndan
Çin mahallesinde yemek yemeyi tercih etmedik, sıhhi kaygılardan dolayı. Ama alışkınsanız Çin mutfağına eğer, ev yemeği yapan küçük restoranından(Onlar da ev yemeği mi diyor acaba?) bakkalına-manavına kadar sonsuz seçenek mevcut. Coit Tower'a gelince, giriş 8 Dolar ve otobüs kullanmadan kapısına ulaşmayı denemek için yürek yemiş olmanız gerekir. Kapısında hallice bir sıra mevcut, fakat Lombard Street'in etkileyici görünümünden, Alcatraz'ın ve hatta Golden Gate'e kadar tüm sehrin büyüleyici manzarasına hakim, fotoğraflar için de bire bir. Finans bölgesindeki kuleler de bu amaç için iş görür belki, ama yine de sehrin kuzeyi için kesinlikle tavsiye ederim. Finans bölgesi demişken, bu mahallede fazlası ile yüksek puanlı restoran-kafe-kahveci bulunuyor. Biz bunlardan kahvaltı için Blue Bottle Cafe'ye, öğle yemeği için ve vazgeçilmez çay saatimiz için The Garden Court'a, akşam atıştırmak için de Superduper Burger'e gittik, ayrıntıları aşağıda.

5) Golden Gate Köprüsü: San Francisco deyince akla ilk gelen olması normalmiş, bunu söyleyebilirim ilk olarak. Hakim iki tepe arasına kurulmuş bu kırmızı renkli demir köprü, okyanustan körfeze giriş için de kontrol noktası bir bakıma. Ha bir de sabahları özellikle ışık doğudan geldiği için muhteşem fotoğraflar çekmenize imkan tanıyor, tabii ki hava yılın 200 günü olduğu gibi sisli değilse. Köprünün üzerinde yürüyüp, kimilerinin Bebek'e benzettiği sahil kasabası Sasusalito'ya ulaşabilirsiniz ve merak etmeyin köprünün ayağında bir otobüs durağı ve Golden Gate Köprüsü Müzesi (Hediyelik eşya diye de anlayabilirsiniz), daha enerjikler için ise şehirden yükselerek gelen bir bisiklet parkuru mevcut. Yanda gördüğünüz fotoğrafta ise köprünün yapıldığı profilin bir örneğini görüyorsunuz. Eğer meraklı iseniz, kaç ton demir kullanıldığından, kaç vidayla kaç somun bulunduğuna kadar onlarca ayrıntıya ulaşabilirsiniz bu müzede.

Viktoryen Evler
Yine Onlar

6) Golden Gate Park-Painted Ladies: Köprünün dönüşü var bir de. Eğer dilerseniz sağdan güneye doğru inip Baker Beach tarafını gezebilir, ya da bizim yaptığımız gibi tekrar otobüse atlayıp Golden Gate Park'a yönelebilirsiniz. Haritada öyle görünmese de park gerçekten devasa ve içinde bir tam gün rahatlıkla geçirilebilir. Parkın içinde batıya, ya da okyanusa bakan kısma doğru yürüyüp yemek yedik önce(Ayrıntılar için aşağıdaki Chalet Ocean Beach kısmına bakabilirsiniz.)ve sonrasında da parkın içinde göletler, Japon bahçeleri, ilginç endemik bitkiler derken bir tam tur yapmış olduk ve bu bize 25000 adıma mal oldu. İlginçtir o anda aklımıza gelen otobüs bizi tam da istediğimiz yere götürdü, yani Painted Ladies'e. Los Angeles'ta çekilse de San Francisco'yu ve Viktoryen tarzda inşa edilmiş şirin evlerini meşhur eden Full House hatrına yüzbinlerce ziyaretçiyi ağırlayan, pardon bakıcıyı önünde bekleten Painted Ladies, set gibi bir yer aslında. Dışarıdan muhteşem, ama fotoğraf çek, bak ve geç. Toplam 5 dakika. Gitmeyin diye demiyorum, güzel, ama işin aslı da bu. Doğallıkla da yukarıda ve aşağıda hem Painted Ladies'in hem de yan sokaktan başka Viktoryen tarzı evlerin öngörünümlerini paylaştım. Çılgın rakamlar beklenildiği şekilde, şüpheniz olmasın.

7) Mission-Dolores: Biraz kahvaltı için gittiğimiz Tartine Bakery hatrına yazıyorum doğrusu. Fakat Güney Amerikalı göçmenlerin yoğunlukla oturduğu ve yer yer Miami havası taşıyan bu mahalle, Latin rüzgarı ve LGBT'ya karşı olmayan tavrı ile ünlü. Yer yer duvar yan tarafta paylaştığım gibi duvar boyama sanatının güzide eserleriyle de instagram sayfaları için bulunmaz cinsten. Akşam saatlerinde özellikle doğuya gidilirse çok da güvenli hissetmeyeceğinizi düşünüyorum. Yine de San Francisco'da yaşamın ilk canlandığı yer olan İspanyol tarzı Mission Kilisesi'ni görmek de bir seçenek.

BAR: 

Bourbon & Branch: Her gün bu kadar yol yapınca tabii, akşamları çıkacak heves kalmadı. O yüzden sadece bir tane bar, ya da buradaki bilindik adıyla 'Speakeasy' denemesi yaptık. İsmini alkol yasağının uygulandığı dönemdeki şifreleşmeden alan bu barlara giriş gerçekten de zor. Fakat hafta içi gecenin bir köründe giderseniz şansınız da düşük sayılmaz. Kimi zaman pizzacıların içinden, kimi zaman belirsiz ve tekin görünmeyen bir dış kapının arkasından erişilen 'Speakeasy'lerden biz Bourbon & Branch isimli olanına rezervasyonlu gittik. Çok da güvenli görünmeyen bir sokakta, bildiğin bakkalın karşısında garip bir kapı size garip bir his verse de baştan, kapının içerisi Batı Amerikan tarzında güzel dekore edilmiş, birazdan kovboylar çıkıverecek havası yaratan bir Bar. Kokteyller de gayet iyiydi. Ama mekanın havası biraz soğuktu Avrupa'daki eşleniklerine göre, kabul etmeliyim. Yine de değişik bir tecrübe diye düşünüyorum, kokteyller 8-12 Dolar civarında.
Chalet Ocean Beach

YEMEKLER

Üzerlerine tıklarsanız foursquare sayfalarına erişebilirsiniz.

1) Superduper Burger: İçi sulu ama fena da pişmemiş lezzetli bir burger arıyorsanız, makul fiyatlı bu burgerci tam size göre. Klasik burger, patates, içecek mönüsü 14 Dolar.

2) Chalet Ocean Beach: Golden Gate Parkı'nın Pasifik'e bakan ucunda, pazar keyfi için mükemmel bir adres. Bahçesinde 70'ler tarzı Rock performansı bile var. Eğer bir tüm günü parka ayırırsanız, mutlaka sonunu bu güzel köşkte bitirin. Biz zor da olsa rezervasyonsuz yer bulup, deniz ürünleri ağırlıklı ama genelde uluslararası mutfağa sahip mönüsünden ve kendi üretimleri biralarından keyif aldık. Bedeli ise, iki ana yemek, ve biralar için 60 Dolar oldu. Yan tarafta ayrıcalıklı bahçesinin ve tabaklarımızla biraların yakın çekim bir fotoğrafını görebilirsiniz.

3) Scoma's: Eski bir beyzbol oyuncusuna ait ve onlarca fotojenik oyun karesiyle bezeli bu deniz ürünleri restoranı, aslında tam da Pier 39'un dibinde olmasına rağmen turistik bir uğrak noktası değil. Gerçekten de kalamarın, karidesin, yengecin, deniz tarağının tadına doyuyorsunuz. Özellikle de karışık tabağı söylerseniz. Bir de yanında lezzetli bir Bellini, tercihen giriş kokteyli olarak, Bay Körfezi'ne nazır bu mekanın diğer turist odaklı yerlerden farkını ortaya çıkarıyor. Biraz tuzlu diyebilirim, iki kişilik karışık deniz tabağı ve yanında iki kadeh beyaz şarap için 85 Dolar verdik. Rezervasyon şart sayılır. Aşağıya Scoma's iskelesinden bir fotoğraf iliştiriyorum, inanın akşam manzarası daha da etkileyici.

4) Wise Son's Bagels: Basit ama doyurucu ve damakta tad bırakan Bagel için tam şehrin göbeğinde olmasa da Golden Gate yolunda tercih edilebilir bir adres. Ya da Japon bölgesini gezmeden önce. Benim gibiler için humuslu seçenekler tam anlamı ile hayat kurtarıcı. İçinde ekleyebildiğiniz kadar ekleyin, her yerde son dönemde baskın olduğu gibi özellikle doğal olduğu vurgulan portakal suyu eşliğinde iki bagel 25 Dolar.
Scoma's

5) Cafe de Casa: Yukarıda da biraz değindim. Şanslı iseniz ve hava güzelse, hatta bunaltıcı ise ve Pier 39 benim, Lombard Street senin dolaşırken yorgun düştüyseniz hemen İtalyan Mahallesi'nin girişindeki bu mütevazı Brezilya Kafesi'ni bulun. Hemen birer Empanada yanına Acai Kasesi söyleyin, enerjiniz tabiri doğru ise tavana vursun. Yanında beleş bir bardak su ile birlikte sadece 15 Dolar. Yanında belki de güzel Brezilya kahvelerinden de denemek isteyebilirsiniz belki kim bilir?


The Garden Court



6) The Garden Court:
Şimdi geldim San Francisco'daki en zevk aldığım restorana. Gitmeden önce çok farketmemiştim gündüz vakti neden özenli giyindiğimizi ama, içeri girince anladım ki bildiğin üst gelir grubunun çay saatine gelmişiz. Halbuki biz sadece öğle yemeği yemek niyetindeydik. Evet, yanda gördüğünüz bu lüks avizeler ile donatılmış cam çatının altındaki bahçede adeta 60'lar tekrar yaşanıyor. Zaten şapkaları görünce bizim yürümekten köhnemiş ayakkabılar kendiliğinden masaların altına saklandı. O resimde masanın ortasına pozlanmış tatlı da 20 Dolar.  Tatlıdan önce biraz makul bir giriş olsun diye trüf mantarlı burger yedim, itiraf ediyorum tadı muhteşemdi, kendisi ise 29 Dolar. Fiyatlarına rağmen yine de cezbedici ama, değil mi? Ha diyorsanız hani çay saati, o şapkalı bayanlar beyler o Fransız porselenlerindeki çaylarını yudumladılar, hafif bir tatlı eşliğinde, bizim gibi burger'e gömülmediler doğallıkla. Son bir ayıntı da bu bahçenin iki yan sokağında Twitter'ın ana ofisinin olması, ne bileyim burada 60'lar orada, 2010 ve sonrası en önemli dijital yaşam sembollerinden bir marka, tam bir tezat değil mi? Amerika gerçeği bu işte! diye bir klişeye savrulmak üzereyken, bilinçli veya bilinçsiz bu durumda olmaları farketmez, kapının önündeki evsizler soğuk bir kova su çarpıyor suratıma, neyse...

7) Tartine Bakery:

Tartine
Tartine isimli fırında ise Amerika sınırlarında bulmakta zorlanılan kalitede kruvasanlar, quiche'ler ve pastalar var. Civarda yaşayanların akınına uğradığını ve dolayısı ile de sabah erken saatlerde daha revaçta olduğunu söylemeliyim. Yanda örnek bir fotoğrafı görüyorsunuz, bir Fransız etkisi söz konusu sanki. Ortadaki Brownie ise muhteşemdi, fotoğrafa bakınca bir kez daha hatırladım. Mekana tek eksiyi, poşet çay kalmadığı için verdim. Kusura bakmasınlar, turist de gelmese, az banliyö havasında da olsa çay yani altı üstü, neyse ki yanımızda vardı. Yanda gördüğünüz masadaki ürünler 30 Dolar.

8) Dottie's True Blue Cafe:
Eylül ayının 10'unda, sabah 11'de 10 derece titreten soğukta tam bir saat kapısındaki caydırıcı kuyrukta bekledik, ki rezervasyon da mümkün değil zaten. Kapıda bebek arabası ile bekleyenlerden de cesaret alıp sonuna kadar dayandık ve sonuç, yumurta sevenler için içinden çıkılması zor onlarca lezzetli seçenek, yumurta yemeyenler için ise tek tercih ola gelse de yine de güzel bir pancake. Hemen belirteyim, Amerika'da çoğu kahvaltı yerinde oturur oturmaz kahvenizi önünüzdeki kupaya boca ediyorlar, yani bana bir çay nağmesi biraz anlamsız kalıyor baştan, özellikle istemeniz lazım. Uzun isimli bu kafede de aynı şekilde. Sıraya dayanırız derseniz,  göz yumurtalı ve patates salatalı bir tabak yanına pancake ve ek olarak da sınırsız kahve ve sınırlı çay, hepsi 35 Dolar. San Francisco gibi gelir düzeyinin yüksek olduğu bir metropolün göbeğinde çok pahalı diyemem.

Gezi programlarında olur ya, anlatıp anlatıp şimdi sizi ...'den güzel görüntüler ile baş başa bırakıyoruz derler. Ben de öyle yapayım.

Crissy Fields East Beach'ten Golden Gate Köprüsü


Yerba Buena Gardens (Anlatacak çok bir şey göremedim)

Coit Tower girişinden

Pier 39'dan Alcatraz

Yine Golden Gate, yine Crissy Field East Beach


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder